Kayabek Artık Yok
Doksanlı yılların ikinci yarısında, fikir dünyamız yeni yeni
şekillenmeye başladığı için bitmeyen bir açlıkla, Türkçülüğe dair kaynak
arayışına düşmüştük. Raflarının tozunu almadığımız sahaf, kapısını çalmadığımız
kitap meraklısı, arşivini yoklamadığımız aksakal kalmamıştı. Bu merakımızı
-daha doğrusu açlığımızı- bilen sevenlerimiz de -sağ olsunlar- kitap dışında
hediye görmeden büyümüş olduk.
Türkçünün şimdi ki gibi palas pandalas yetişmediği,
özentilikle, taklitçilikle, gösterişle yayılmadığı bir devir olduğu için, önüne
gelenin Türkçü sıfatıyla sıfatlanamadığı bir devir olduğu için, sorumluluk,
kıdem, donanım, birikim gibi değerlerin hâlâ bir değer olduğu devirler olduğu
için, Türkçülüğe dair eser bulmak, arşiv edinmek de -bugünlere nazaran- daha
mümkündü.
Soruların ve sorunların internete havale edilmediği bir devirde, en tutarlı fikir edinme şekli elbette ki kitap ve kaynak araştırmak olacaktı. Ortalarda danışılacak, fikrine itibar edilecek, sözüne güvenilecek Türkçü dava adamı bulmak da pek mümkün olmuyordu maalesef.
Soruların ve sorunların internete havale edilmediği bir devirde, en tutarlı fikir edinme şekli elbette ki kitap ve kaynak araştırmak olacaktı. Ortalarda danışılacak, fikrine itibar edilecek, sözüne güvenilecek Türkçü dava adamı bulmak da pek mümkün olmuyordu maalesef.
Türkçülüğün güneşi, 1975'te iki defa peş peşe batmıştı. Önce
Nejdet Sançar'ı ve daha sonra Atsız'ı peş peşe kaybeden Türkçüler ordusunun
yeniden cephede boy gösterebilmesi için çok uzun yıllar geçmesi gerekti.
Yetişmemiş, donanmamış, büyüklerinin dizinin dibinde davalanmak imkânlarından
mahrum gençler için, Türkçülüğe dair her türlü kaynak servet değerindedir. Tamı
tamına 143 sayı devam etmiş, adeta bir Türkçü nesli tek başına yetiştirmiş
Ötüken Dergisi, işte bu hazinelerin en değerli parçasıdır bizim için.
Atsız'ın imtiyaz sahibi olduğu o derginin, Atsız'dan başka
tek sorumluluk sahibi, yazıişleri müdürü, Mustafa Kayabek'ti. Her bir sayıda
bir mücadele, bir tavır, bir zorluk okuduk. Yılmayan, yıkılmayan, taviz
vermeyen bir duruşa şahit olduk. 70 yaşında zindanlara gönderilen sahibine, bir
yazıdan dolayı 15 ay Eğin cezaevinde esir edilen bir yazıişleri müdürüne şahit
olduk. Ne bir kırgınlık ne bir yılgınlık, sahibi ve yazıişleri müdürü
zindandayken bile çıkmaya devam eden bir Türkçü çığlığı okuyorduk adeta.
2010 yılının Ramazan Bayramı’na çok az zaman kala, işte o
değerli eserlerin ihtişamına kapılmış arkadaşlarımızdan bir tanesi, yokluğunu
çektiğimiz o kutlu dava adamlarından bir tanesini bulduğunu söylüyordu.
Kirlenmiş kişilerin, aksakal geçinen sahtekârların, tavizden başı dönmüş
utanmazların yüzyılında yaşıyoruz. Heyecanımızı tarif etmek mümkün değil. Arife
günü olmasına rağmen yola çıkıp İstanbul'un aşina olmadığımız bir semtinde 5 saatlik bir adres araştırmasından sonra
Kayabek'in kapısında bulduk kendimizi. Başta Parkinson olmak üzere, ilerlemiş
yaşı nedeniyle birçok hastalıkla mücadele etmesine rağmen, dağ gibi bir Türkçü
karşıladı bizi. Eğin zindanlarına giderken ‘Allah'a ısmarladık’ dediği,
Atsız'ın Deli Kurt romanına atfen Gökçen
Gözlüm diye hitap ettiği hanımı, zamanın yorgun ve yeteneksiz hanımlarından
asla umulmayacak bir misafirperverlikle ağırladı. İşte o dağ gibi Türkçünün,
hastalıkları nedeniyle her türlü mazereti haklı görülecek Türkçünün, yüzlerce
şiir yazdığını, hiç ara vermeden yazmaya devam ettiğini, okumaktan ve
araştırmaktan ve faydalı olmaya çalışmaktan bir an olsun geri kalmadığını
gördük. Şahsi mazeretlerimizden, arkasına saklandığımız bahanelerden utanarak
ve yaşadığımız yüzyıla bir kere daha lânet ederek ayrıldık oradan. Soracağımız,
öğrenmek istediğimiz, merakımızı kamçılayan o kadar şey vardı ki...
Saatler, Kayabek ailesinin su gibi Türkçesinden daha hızlı
aktı. Kısa bir sohbet esnasında adını andığımız dergimizin her sayısının
çıktığı gün telefonla arayarak ya da oğulları Yağmur ya da Budak beğlere
aratarak mutlaka istedi. Yılbaşı gelmeden, Kayabek'in dergimizin bütün
kadrosuna bizzat yazarak gönderdiği yılbaşı kartları geldi. Yanında, yılbaşının
Türk tarihindeki yerini, önemini anlatan bir kaynak göndermeyi ihmâl etmedi.
Her kartta, her telefon açısında, bizim mahrum kaldığımız, kaybettiğimiz daha
fazla şey olduğunu görerek hayıflandık. Toyluğumuz, eksikliğimiz,
yetersizliğimiz, her seferinde yüzümüze çarptı. Bu yüzyılın Türkçülerinin üslup
bozukluğu, dava arkadaşlığı hukukunda ne kadar geri olduğu, ne derece boş
tavırları ilke edindiği, ne kadar entelektüel kıtlık içinde yetiştiği her
bayram kartında, her yılbaşı tebrikinde, her dergi soran telefonda şamar olup
suratımızda patladı.
Ve!
Kayabek'i tanıdığımız her gün, aksakal geçinen ve boş laftan başka bir şey üretmeyen yaşlılarımızın, ne kadar büyük vebal altında olduklarını, ne derece küçük adamlar olduklarını bir kere daha görmüş olduk.
Kayabek'i tanıdığımız her gün, aksakal geçinen ve boş laftan başka bir şey üretmeyen yaşlılarımızın, ne kadar büyük vebal altında olduklarını, ne derece küçük adamlar olduklarını bir kere daha görmüş olduk.
Nerede ilerlemiş yaşına, sayısız hastalığına rağmen Kömen
Dergisi İstanbul temsilciliğindeki bir avuç Türkçü gencin ayağına kadar gidip
faydalı olmak kastıyla saatlerce söyleşi yapan Kayabek, nerede Türklüğe kıl
kadar faydası olmadığı halde her işin bilirkişisi geçinen adının başındaki
sıfatın arkasına saklanmış cücük adamlar! Tanrı Dağı'yla kum tepesi ölçülmüyor
işte.
Atsız'ın 1975 yılında vefatı üzerine şöyle demiş Kayabek:
‘Gayrı neşe kalmadı gözde de gönülde de,
Atsız öldü... Bir güneş battı bizim beldede.’
‘Gayrı neşe kalmadı gözde de gönülde de,
Atsız öldü... Bir güneş battı bizim beldede.’
Yazmaya el varmıyor; Kayabek de artık yok.
Türklüğün -güneşi bırak- hayırlı bir habere bile muhtaç kaldığı bu zamanda hem de...
Güneşimiz zaten batmışken:
‘Gayrı bu gökyüzünden, ışık gelmez, fayda yok,
Kayabek de ölmüşse, gökyüzünde ay da yok.’
Türklüğün -güneşi bırak- hayırlı bir habere bile muhtaç kaldığı bu zamanda hem de...
Güneşimiz zaten batmışken:
‘Gayrı bu gökyüzünden, ışık gelmez, fayda yok,
Kayabek de ölmüşse, gökyüzünde ay da yok.’
Eşi hanımefendiye, kızları İpek ve Gökçe hanımlara,
oğulları Yağmur ve Budak beğlere, torunlarına ve bütün
sevenlerine Genç Atsızlar ve Ötüken Dergisi ailesi olarak sabırlar ve başsağlığı
dileklerimle...
10 Ağustos 2015
Yorumlar
Yorum Gönder