Pankart


Tarihin tekerrürden ibaret olduğu, aklı başında her insanın malûmudur. Yüz yıl önce Türkiye’de soykırıma kurban gitmeyen Ermeniler, 1992 yılında Azerbaycan’ımızın Hocalı kasabasında 613 kardeşimizi katlederek, Selçuklu ve Osmanlı hanedanlarından sonra cumhuriyetimize de şükran duygularını göstermiş oldular. Bu olayın yıldönümlerinde, Türkiye’de yapılan tepki ya da anma eylemlerini başlatan ve devam ettiren, bu konuda bütün memlekete örnek olan teşkilat, bu yıl da yurdun değişik yerlerinde bir pankartla olayı gündeme getirdi.
Biraz Türkçesi olan her normal insanın anlayacağı iki satır yazıdan ibaret olan pankart, etnik sığıntıların ya da işgal kuvvetlerinin geride bıraktığı çocukları arasında şaşkınlık yarattı. ABD de dahil, dünyanın değişik ülkelerinde birçok yazarın-çizerin ve özellikle de Ermeni olanlarının karnında ağrı yarattı. İki satırlık pankart için, günlerce yerli ve yabancı gazetecilerle röportajlar yaptık. Röportaj yapabilmek için kırk takla atan bu –sözde insancı- gazeteciler, ne hikmetse aldıkları cevaplardan memnun olmadılar…
Bir kısım Türkiyeli işgalci torunu, hep bir ağızdan aynı yaygarayla, soykırımı üstlendiğimiz, itirafçı olduğumuz gürültüsünü kopardılar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türkiyeli insansever tarihçilerin ortak tezi, soykırım değil tehcir yaptığımız üzerine kuruludur. Tehcir, bu mesele hariç hiçbir konuda kullanmadığımız, Türkçe olmayan, başka bir milletin de dilinde denk gelmenin zor olduğu, sonuna kadar siyasi bir kelimedir ve kelime oyunudur. İnsanlarımızı katleden ve bir savaşın ortasında düşman üniforması giymiş, düşman silahı taşıyan Ermenileri biz bu topraklardan def ettik. Pankartta yazan ilk cümle bunun ifadesidir.
‘Yurdumuzun Ermenilerden temizlenişinin 100. Yılı kutlu olsun’ dedik.
Bu cümle, tehcir kelimesi gibi ne olduğu belli olmayan, muğlak bir cümle değildir; ayrıca Türkçedir. Tehcir kelimesini çok iyi anlamış pozlarına girdiği halde, bu cümleyi anlamamış gibi yapan ya da yanlış anlayan kimsenin, Türkçeyi askerde öğrenmiş adamdan farkı yoktur. En iyi ihtimalle Türkçe özürlü, büyük ihtimalle kuyruk acılıdır. Ermeni’nin ülkemizde yaptığı şey terör, ihanet, katliam, ajanlık, düşmanlıktı. Bunlar pisliktir ve bu pisliğin def edilmesine ‘temizlik’ denir.  İşte bu temizlik kelimesinden nem kaparak, akla mantığa sığmayacak niyet okumalara tenezzül eden kuyruğu kesiklere, benim de iki teklifim olacak: Ellerindeki mikroplarla barışık bir şekilde, kendilerine yakışan ‘pis’ sıfatıyla yaşasınlar ya da ellerini yıkadıkları zaman ölen mikroplara ağıt yaksınlar, şiir yazsınlar. İkisi de olmuyorsa, ellerini mikroplarla paylaşsınlar ve kardeşlik palavrasına bir halka daha eklemiş olsunlar…
Geçelim !
Pankartın ikinci cümlesi de gayet açıktır. Anlayışı kıt olanlar için tekrar etmek lazım; Türkçedir Türkçe !
‘Şanlı atalarımızla gurur duyuyoruz’ dedik.
İsim isim sayarım. İki taraftan da dedemin babasının adını yazarak başlarım ve bu listeyi uzatırım. Ermeni’nin ne olduğunu insansever palavracı siyasetçilerden öğrenmedik biz! Uyanık geçinenlerin tehcir, bizim temizlik dediğimiz gerekli ve son derece şerefli icraatı yapan atalarımızın tamamıyla gurur duyuyoruz. Bir Ermeni öldüğü zaman sokağa dökülen şuursuz kalabalığın seçimde vereceği oyu hesap etmek gibi bir sıkıntımız yok. Biz meseleleri siyasetçi ya da tüccar kurnazlığıyla ölçmediğimiz için ‘biraz esnaf ol’ denecek kitle değiliz. Türkçüyüz ve Türk’ün menfaati neyi gerektiriyorsa, onu söylemek ve dosdoğru söylemek zorundayız. Demokrat düzenin, siyasetçi düzenbazlarının pis ağızlarıyla kirletmeye çalıştığı bütün şanlı atalarımızla gurur duyuyoruz.
1957’de Şellefyan’ı meclise sokup bir de makam veren, 1998’de cumhurbaşkanı sıfatıyla Taşnakların gazetesine şeref ödülü veren ya da Ermeni genelev patroniçesine devlet nişanı veren Süleyman Demirel’le aynı palavraların arkasına saklanmamızı bekleyenler, o devlet nişanlı genelevlerde birinci derece yakınları üzerinden kâr elde etmeye çalışabilir. Öyle bir karakter, öyle kimselerde bulunabilecek bir şeydir. Biz kendimize yakışan şekilde tekrar ediyoruz:
‘Şanlı atalarımızla gurur duyuyoruz.’
Ne olacak?
29 Nisan 2015

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

SİNAN

ERDOĞAN'A AÇIK MEKTUP

İlk Kan: Ali Balseven