Soytarılar
Asıl balık hafızalı olan Türk milliyetçileridir!
Recep Tayyip Erdoğan’ın, cümle aleme posta koyarak, milletten aldığı güçle milletin baş düşmanıyla, kanlı katiliyle görüştüğünü, müzâkere ettiğini itiraf etmesinden beri şaşkın şaşkın muhalefet edenler, gözlerine kulaklarına inanamayanlar, ‘nasıl olur’ diye tepinenler, asıl balık hafızalı olanlardır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın, cümle aleme posta koyarak, milletten aldığı güçle milletin baş düşmanıyla, kanlı katiliyle görüştüğünü, müzâkere ettiğini itiraf etmesinden beri şaşkın şaşkın muhalefet edenler, gözlerine kulaklarına inanamayanlar, ‘nasıl olur’ diye tepinenler, asıl balık hafızalı olanlardır.
O katilin öldürdüğü çocukları, yaktığı canları, yıktığı
yuvaları hatırlatarak, ‘unuttunuz mu?’ diye haykıranlar,
işte asıl balık hafızalı olanlar onlardır.
Hatırlatmak lazım şaşıranlara.
15 Şubat 1999 günü Kenya’da teslim edilen İmralı Tarzanı’nı, 16 Şubat 1999 günü getirip o adaya koydular. Üstünden, Lazaros Mavros adına düzenlenmiş, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ kimliği çıktı. 31 Mayıs 1999’da yargılanmaya başlandı; 29 Haziran’da mahkemesi bitti. İdam cezası aldı. 25 Kasım’da aldığı idam cezası Yargıtay tarafından onandı.
15 Şubat 1999 günü Kenya’da teslim edilen İmralı Tarzanı’nı, 16 Şubat 1999 günü getirip o adaya koydular. Üstünden, Lazaros Mavros adına düzenlenmiş, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ kimliği çıktı. 31 Mayıs 1999’da yargılanmaya başlandı; 29 Haziran’da mahkemesi bitti. İdam cezası aldı. 25 Kasım’da aldığı idam cezası Yargıtay tarafından onandı.
Zamanın iktidarının yani 57. Hükümet’in başındaki 3 kişi;
Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz çıktı basın açıklamasına; ‘Avrupa’nın
tavrını bekleyeceğiz’ dedi.
Avrupa Parlamentosu tavrını geciktirmedi:
‘Avrupa Parlamentosu, Türk yetkililerine bir kez daha Öcalan hakkında verilen ölüm cezasını yerine getirmeme çağrısı yapar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden idam cezaları konusunda, mevcut fiili uygulamayı yapmama durumunu, Türkiye’de ölüm cezasının resmen kaldırılmasına dönüştürmesini ister…’ dedi, geçti. (06.10.1999)
‘Avrupa Parlamentosu, Türk yetkililerine bir kez daha Öcalan hakkında verilen ölüm cezasını yerine getirmeme çağrısı yapar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden idam cezaları konusunda, mevcut fiili uygulamayı yapmama durumunu, Türkiye’de ölüm cezasının resmen kaldırılmasına dönüştürmesini ister…’ dedi, geçti. (06.10.1999)
Ağzını ayırıp, Avrupa’nın tavrını bekleyenler de ‘emriniz
olur’ dedi, geçti.
Dava boyunca hakkında söylenenleri gözlerini kapatarak, süt
dökmüş kedi gibi dinleyen hain başı, savunmasını yaparken o Avrupa devletleri
hakkında sayfalarca itirafta bulunmuş, gördüğü yardımları tek tek anlatmıştı
ama Türkiye’de iktidarın sahipleri, aynı Avrupa’nın tavrına göre idamı verilmiş
kanlı katil hakkında ne yapacaklarına karar verecekti. Süt dökmüş kedi gibi
iddiaları dinleyen katil, süt falan değil, 35 bin kişinin kanının
dökülmesinden, canının alınmasından suçlu bulunmuştu.
Bugün yapılanları, şaşkınlıkla izleyenlere hatırlatmak
lazım…
Mahkeme sürecinde şehit yakınları ile o yamyamın 12 avukatı ve yakınları ayrı iskelelerden, ayrı araçlarla geliyordu İmralı’ya.
Mahkeme sürecinde şehit yakınları ile o yamyamın 12 avukatı ve yakınları ayrı iskelelerden, ayrı araçlarla geliyordu İmralı’ya.
Masumu oynayan, dünyanın en şerefsiz tiyatrocusunun
yakınları, Gemlik’ten yatla alınıyordu. Ne yolculuk için ne de yiyip içtikleri
için beş kuruş ödemiyorlardı. Hainlik ettikleri, bölmeye çalıştıkları, kurşun
sıktıkları ya da kurşun sıkanı savundukları devlet, kucak kucak kucaklıyordu
onları. Milletin parasıyla gelip, milletin lokmasıyla karınlarını doyuruyor,
mahkemede savunma diye PKK Merkez Komitesi’nin bildirilerini okuyorlardı. Yıl,
1999’du!
Aynı mahkemeye gelen şehit yakınları, Mudanya’dan yatla
değil deniz otobüsüyle alınıyor, Apo’nun yakınlarına ücretsiz verilen çayla
tost bile şehit yakınlarına parayla satılıyordu. Devletini ve hükümetini
tanımayanlara, Apo’ya gönderilen hediyelerden sonuncusu olan plazma televizyona
şaşıranlara hatırlatmak lazım illâ ki…
1996 yılında Mesut
Yılmaz iktidara geldiğinde, HADEP’li
Recep Doğaner aracılığıyla selamlarını, ilişki kurmak istediğinin haberlerini
göndermişti o katile. Erbakan-Çiller hükümeti döneminde Refah Partisi genel
başkanı Necmettin Erbakan özel mektup
yazıp göndermişti ona. Mazlum-Der aracılığıyla ilişki kurmak istediğini
bildirmişti.
‘17 Nisan 1993 günü Türkiye’den temsilciler gelecekti; aynı gün saat
11:00’de Özal’ın öldüğünü öğrendim. Özal iyiydi. Eşine başsağlığı mesajı
gönderdim. Söyleyin ona, yaptığı her şey yanlış değildir’ diye mesaj
göndermişti İmralı Tarzanı; mahkemede verdiği ifadelerde aynen böyle diyordu.
Şimdikilerin en büyük hocası Erbakan, 1994 yerel
seçimlerinde Bingöl’de yaptığı konuşmasında, ‘Çocuklar okula besmeleyle
başlardı. Bunu ‘Türküm, doğruyum, çalışkanım’ diye değiştirdiler. Okullarda
‘Türküm doğruyum çalışkanım’ diye söyletirseniz, başkaları da ‘Ben Kürd’üm daha
çalışkanım, daha doğruyum deme hakkını kendinden görür’ diyerek kendini
açıkça ifade etmiş; partisinin milletvekilleri katırla PKK kamplarına gitmişti.
Aynı mahkemede o yamyam, Ankara’yla samimi mektuplaşmalarını da anlattı. Suriye
gizli sevisinden Ağa kod adlı, Mervan Zirki ve Suriye temsilcisi Delil
kanalıyla, Erbakan’la samimi yazışmaları olduğunu anlattı. Unutanlara,
şaşıranlara durmadan hatırlatmak lazım…
Neden bu kadar şaşırdılar acaba? İmralı Tarzanı, 1999
yılındaki mahkemesinde tek tek anlattı oysa…
‘2 Temmuz 1979’da yurt dışına çıktık. 1980’e kadar Filistin Kurtuluş Örgütü kampında paralı askerlik yaptık. Filistin Kurtuluş Örgütü’nden her türlü kaynak ve para aldık. Sarp Kuray Gurubu, KDP ve KYP gurupları da ordaydı. O zaman biz 25-30 kişiydik.’ dedi. Filistin diye ortalığı ayağa kaldıranlar, milletin üç kuruşunu Filistin’e göndermek için her haltı çevirenler kimin dostu olacaktı?
‘2 Temmuz 1979’da yurt dışına çıktık. 1980’e kadar Filistin Kurtuluş Örgütü kampında paralı askerlik yaptık. Filistin Kurtuluş Örgütü’nden her türlü kaynak ve para aldık. Sarp Kuray Gurubu, KDP ve KYP gurupları da ordaydı. O zaman biz 25-30 kişiydik.’ dedi. Filistin diye ortalığı ayağa kaldıranlar, milletin üç kuruşunu Filistin’e göndermek için her haltı çevirenler kimin dostu olacaktı?
‘İran gizli sevisinden Said adlı kişiyle zaman zaman görüşüyorduk.
Rusya’dan gelecek Sam-7 ve diğer lojistik desteğin elimize geçmesi için anlaşma
yaptık. Urumiye’de hastane kurduk, yaralıları burada tedavi ediyorduk. İran,
örgütümüze barınma, silah, tedavi ve kamp kurma imkânı sağlamaktadır’
dedi. İran’ın en büyük dostları ne yapacaktı Apo’ya?
‘Ermenistan’da bir temsilciliğimiz bulunmaktadır. Bu ülkede bulunan
kürtlere, PKK doğrultusunda faaliyette bulunma serbestisi verilmekte ve bazı
yayınların basılmasına ve dağıtılmasına göz yumulmaktadır’ dedi.
Ermenistan’la can ciğer olmuş, kendi milletine rağmen dostluk yapmaktan
çekinmemiş Türkiye Cumhuriyeti devleti, İmralı’da beslediği çiftlik domuzuna ne
diyebilir?
‘Moskova yakınlarında, Yaroslav’da örgütün satın aldığı bir köy
bulunmaktadır. Bu köyün değeri 500.000 dolardır. Orada stüdyo, çocuk korusu
gibi faaliyetler var. Bu bölgelerde, örgüte katılan gençlere eğitim
verilmektedir’ dedi. Putin’e ‘ben de sizin gibi Gürcü’yüm’ demekle iftihar
edecek başbakan, Apo’ya televizyon verince şaşırılmaz.
‘1988 yılında Yunanistan’ın eski generali Negazakis, Türkçe bilen bir
iki tercüman ve Haralamus adlı gazeteci geldi. Bekaa’da yanıma gelen Albay A.
Mastakis ve yedi kişilik heyetten siyasi ve askeri yardımda bulunmalarını
istedim. Yapılan görüşmelerde Lavrion kampının kullanılması, ERNK
temsilciliklerinin kurulması kararlaştırıldı. Buna karşılık, bizden Türkiye’de
metropollerde eylemin arttırılmasını istediler. Biz de eylemlerimizi şehirlere
kaydırdık. Teknik sabotaj ve orman yangınları konusunda Yunanistan’da eğitim
verildi. Bunun haricinde, aynı eğitimler Kosova ve Sırbistan taraflarındaki
kamplarda da verilmektedir. Yunanistan’dan Türkiye’deki turizm gibi ekonomik
hedeflere yönelmemiz konusunda da istek geldi’ dedi. Yunanistan’a gık
diyen olmadı. Ne ekonomik ilişkiler kesildi ne tavır koyuldu. Varsa yoksa
‘suyun iki yakası’, ‘kardeş ülke’ palavrası…
‘Yunanistan’da, Türkiye’de eylemler yapmak üzere bomba eğitimi başta
olmak üzere pek çok eğitim veriliyor. Kamplar mevcuttur. Bu eğitimler 1987-1988
yıllarında başlamıştır. Rızgari örgütü ve lideri oradadır. Türkiye’den giden ve
Türkiye’ye düşman olan her türlü örgütü barındırır. Liderleri serbestçe
dolaşabilir. Yunanistan’da PKK için toplanan yardım, yıllık 1 milyon dolar
civarındadır. 1989 yılında Yunan gizli servisinin Dimitri adında, iri yapılı
bir ajanı geldi. Botan (Şırnak) bölgesine geçti. Burada 6 ay kaldı’
dedi. Ne Dimitri’yi soran oldu ne de Yunanistan’daki kampların, yardımların
hesabını? Ne orman yangınları kesildi ne metropollerde bombalı saldırılar ne de
Turizm bölgelerindeki terör…
‘Bulgaristan’da Sofya’nın merkezinde bir büromuz mevcuttur. 100 kadar aile
ile ilgileniyor. Eğitim verilenler Avrupa’ya aktarılır. Ben Bulgaristan’a 1982
ve 1987 yıllarında gittim’ dedi. Bulgaristan’a tek kelime eden devlet
görevlisi, siyasetçi, hükümet üyesi çıkmadı.
‘Sırbistan’ın elinde bol miktarda Strella füzesi mevcuttur. Bana biraz
yardım amacıyla verdiler; 20 adet de satın aldım. Füze eğitimleri Sırbistan’da
yapılıyor. TNT, C-4 gibi patlayıcı maddeleri Sırbistan’dan sağlamaktayız’
dedi. Herkes, duymamış gibi yaptı. Kimse üstüne alınmadı.
‘Romanya bizim açımızdan önemlidir. 5.000 civarında esnaf kitlemiz
mevcut. Bükreş’te evlerimiz ve derneklerimiz var. Bize sık sık serbestlik
sağlıyorlar. Romanya’dan teknik malzeme (telsiz, dürbün, gece görüş gözlüğü
vs.) gelmektedir’ dedi. Kimse gocunmadı; kimse umursamadı.
Apo’ya ve PKK Merkez Komitesi bildirilerini okuyan
avukatlarına, şehit yakınlarının avukatı Şevket Can Özbay ‘hain’ dediği için şehit yakınlarını mahkeme salonundan atan Yargıç
Turgut Okyay idam kararını okuduktan sonra kalem kırmadı. 21 yıllık mahkeme başkanı,
neden kalem kırmadığını soran gazeteciye ‘ben ölüm cezasına karşıyım’ diye
cevap verdi.[1]
Avrupa Parlamentosu’nun ne dediğini yukarıda yazdık. Türkiye
Cumhuriyeti’nin başbakanı Bülent Ecevit, yanına koalisyon ortaklarını da alıp
Avrupa’nın tavrını bekleyeceği palavrasını sıktı. Yardımcılarından Mesut
Yılmaz’a mektup arkadaşı olan katille ilgili soru sormaya kimse tenezzül
etmedi. Sesini çıkarmadan, yardımcısı olduğu başbakanın açıklamasını dinleyen MHP Genel başkanına geldi bütün
sorular. O da ‘başbakan ne diyorsa o’ dedi.
35.000 canın ve daha sonraki cinayetlerin sorumlusu belli;
onu tutanlar, destek verenler, yardım edenler, füze, para, silah, toprak, eğitim, kamp verenler ortada;
hâkim, savcı, tanık, mahkeme, ceza belli ama masumların ve mazlumların, haklıların ve kanı akanların sahibi yok! Hâkim ölüm cezasına karşı, Başbakan Avrupa’ya bakıyor, yardımcısı başbakan ne derse eyvallah ediyor, katil elbette yaşamaya devam edecek!
onu tutanlar, destek verenler, yardım edenler, füze, para, silah, toprak, eğitim, kamp verenler ortada;
hâkim, savcı, tanık, mahkeme, ceza belli ama masumların ve mazlumların, haklıların ve kanı akanların sahibi yok! Hâkim ölüm cezasına karşı, Başbakan Avrupa’ya bakıyor, yardımcısı başbakan ne derse eyvallah ediyor, katil elbette yaşamaya devam edecek!
‘1991 yılında, DEP’e oy vermeyen herkesin tavuğunu bile öldürün dedim.
Katliama dönüştü. Şiddeti geliştirmede üstüme yoktur’ diyor. İmralı
yamyamı, kendi kendisine katil diyor ama başka kimse çıkıp da katile katil
diyemiyor.
Şerefsiz baktı ki kimse bir şey demiyor; canını sağlama alır
almaz, yargılamanın adil olmadığını, davanın başında askerî hâkim bulunduğunu
öne sürüp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu. Bir de baktık ki bu
katili sadece Türkiyeli değil, İngiliz avukatlar da savunuyor. Tim Oty ve Mark Miller adlı bu iki şeytan, İmralı’ya gidiş gelişlerde hava
muhalefeti nedeniyle sorun çıkıyor diye, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden
helikopter istiyorlar. Zamanın Adalet Bakanı Cemil Çiçek bu isteğe mahkûmların
da her şeyden önce insan olduğunu vurgulayarak ve cezaevi personelinin de bu
konuda gerekli duyarlılığı göstermesini isteyerek cevap veriyor.
Türkiye Cumhuriyeti başbakanı, şimdi de Ermenilerden özür
dileyen, sözde acılarını paylaşan bir mesaj yayınlamış. Daha dün Ermeni adayla
seçime girenler, Petrosyan’la Paris’te, Sarkisyan’la Bursa’da görüşen, baş başa
çay-kahve içenler neden, ne yüzle, nasıl isyan ediyor anlamış değilim. Bizim
Ermeni meselesindeki tavırlarımızı, şerefsizce Siyonizm’e bağlayacak kadar
küçülen aynı zevat, kendilerine has bir ayıbı, kendilerine mahsus bir ihaneti,
başkasında görünce neden şaşırıyorlar?[2]
Bu hareketler AKP iktidarının ve kadrolarının alıştığımız,
şaşırmadığımız ihanetleridir. Türk düşmanlığının gereklerini yerine getirmekte
mahir olduklarını biliyoruz. Aynı yolun yolcularının, sözde muhalefetlerini
tiksinerek, midemiz bulanarak izliyoruz.
Bugün sözde muhalefet ediyor görünenler ve milleti balık
hafızalı olmakla itham edenler, gösteri uzmanı ve oyuncudan ve hatta kralın
soytarılarından başka bir şey değiller.
1 Mayıs 2014
[1] Hâkim
Turgut Okyay emekli olunca, Apo’ya çiçek veren, PKK kampında gülücük dağıtan
Doğu Perinçek’in İşçi Partisi’ne üye olmuştur ve o partide genel başkan
yardımcılığı görevindedir. C.K.
[2]
Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’la kahve için kişi dönemin MHP genel başkan
yardımcısı Tuğrul Türkeş’tir. Petrosyan’la ilişkileri ve temasları olan da MHP
kurucu başkanı Alparslan Türkeş’tir.
Yorumlar
Yorum Gönder