İlk Kan: Ali Balseven
...
Önce saygı-sevgi telkin eden bir
yazı yayınlayıp, bunun içinde “merkezden gelen talimatlara uyulacak” diyen
Devlet ekibi, Nisan ayı ortasında, “ülküdaşlarımız bu ajanlara gereken cevabı
veriyor, ters yüz edip gönderiyor” diyerek muzaffer komutan edasına büründüğü
gibi, isim vermeden hedef gösterdiği Türkçülere, bu şekilde saldırılmasını da
tavsiye ediyordu.
MHP’nin genel idare kurulunda
Ötüken’in yasaklanmasını sağlayan ve Türkeş’in arkasına saklanarak bu üçkâğıdı
organize eden Devlet Gazetesi ekibinin fitnesi, bu şekilde açığa çıkmış ve
umuma ilân edilmiş oldu. Bahsi geçen ikiyüzlülüğün duyulması, başka bir ikiyüzlülüğün
ortaya koyulmasıyla küllenmek istendi. Devlet Gazetesi’nin 29 Ocak 1973 tarihli
sayısında, “Milli Ülküye Hizmet Edenlere Saygı” başlıklı bir yazı çıktı. Yazıda
özetle:
“Türk devletine ve Türk ülküsüne hizmet
etmiş şahsiyetler hakkında konuşmak katiyyen doğru değildir. Her konuda olduğu
gibi bu konuda da ülküdaşlarımız merkezden verilen talimatlara uygun hareket
edecek şahsi değerlendirme ve duygularına kapılmadan, etrafın maksatlı tahrik
ve uydurmalarına aldırmadan milli ülküye hizmet edenlere saygı ve sevgi
duymaktan başka şey düşünmeyecektir” deniyordu.
Çok sürmedi…
Aynı gazetenin 16 Nisan 1973
tarihli sayısında “Sabatörlere Dikkat” başlıklı bir yazı çıktı. Ağızlarının
havası değişmişti:
“Ekip
halinde teşkilatlarımızı dolaşan sabatörler her yerin şartlarına göre
söyleyecekleri yalanları değiştirmektedirler. Yerine göre lidere karşı
olduklarını, İslamiyet’e inanmadıklarını, davadan taviz verildiğini (hangi
davadan), Türklerin dininin Şamanizm olduğunu, kapitalizm ile mücadele
edilmediğini, hareketimizin dergi ve gazetelerinin satılmaması gerektiğini vs.
söylemektedirler. Bu uydurmalarını doğrulamak için de çeşitli hikâyeler icat
etmektedirler. Gerçi bu ajanlara haddini ülküdaşlarımız bildirmekte ve ters yüz
edip geri göndermektedirler. Ama, yine de hareketimize yöneltilen oyunları
bozmak için onları daha yakından tanımaya ihtiyaç vardır. Yukarıdaki sözleri
söyleyenlerle milliyetçi hareketin mensupları arasında hiçbir inanç
müşterekliği yoktur. Türklük dillerinde alışkanlık icabı bir kelime olarak
duran bu sabatörlerle liderimiz aynı değil, ideolojimiz doktrinimiz aynı değil,
dinimiz aynı değil, başka müşterek taraflarımız da yok.”
Bu yazının üstünden bir ay
geçmişti ki Ankara’da bir Türkçü genç “namertçe”
katledildi. Bir tek genci sıkıştırarak katletmekten –sadece- tutuklananların
sayısı yediydi. 25 yaşında, Kahramanmaraşlı, Ziraat Fakültesi öğrencisi Ali
Balseven, Ülkü Ocağı’nda bu meseleden dolayı tartıştığı katiller tarafından
takip edilerek, Kurtuluş Parkı’nda bıçakla 28 Mayıs 1973’te katledildi.
Devlet Gazetesi’nin ifadesiyle,
yani MHP Genel İdare Kurulu üyelerinin deyimiyle “ülküdaşları gereken cevabı vermiş”, “merkezden gelen talimatlara uymuş” oldu.
Atsız, bu olayın öncesinde de
mektuplarında hem bu meselelerin detayını anlatmış, hem de bu şiddet olaylarına
dikkat çekmiş:
Ali Balseven, Ziraat Fakültesi'ne girmeden önce öğretmenlik yapmıştır. Bu fotoğrafta öğrencileriyle birlikte görülüyor. |
19 Nisan 1973
“Azizim
Turan Beğ;
…Sizin
‘baş yarılır fes içinde, kol kırılır yen içinde’ prensibinizi kabul ediyorum.
Fesi baştan çıkaran biz olmadık. Perde arkasından iş yapanları, saman altından
su yürütenleri bir bilseniz bana hak verirsiniz. ‘Ötüken’i Kim Yasak Ediyor’
yazısını yazacak olan ben değilim. Sançar yazacak. Çünkü o Ankara’da işlerin
daha ortasında bulunuyor. Kendisine bunun geri bırakılmasını isteyen ve
söyleyen de Kimya Mühendisi Mehmet Orhun’dur. Sançar, Mehmet Orhun’a ‘Türkeş
Ötüken’in okunmasını yasak etmiştir’ dediği zaman, Orhun buna imkân olmadığı
cevabını vermişti. Önceleri ben de böyle sanıyordum. Fakat, Soma’yı ziyareti
sırasında Türkeş, Ötüken’i yasak ettiğini Muzaffer Eriş’e itiraf etmişti. Bunu
bilen Nejdet Sançar, Mehmet Orhun’a: ‘Eğer Türkeş, Ötüken’i yasaklamadığı
hakkında bir yazı gönderirse biz susar ve meseleyi kapanmış sayarız’ demiş,
Orhun da Türkeş’ten böyle bir yazı alacağına emin olarak ayrılmıştır. Fakat,
iki gün sonra gayet müteessir bir surette Nejdet Sançar’a gelerek: ’Maalesef
Türkeş böyle bir emir vermiş’ demiştir.
Türkeş
bir taraftan bizim yüzümüze ‘siz eski dostlarsınız, onlar için kırk yıllık
dostlarımdan ayrılmam’ der, bir yandan da Ötüken’in okunmaması için sözle emir
verdikten başka, MHP adına yaptığı genelgenin altına bu yolda imza atarsa artık
biz onu dost sayamayız. Mesele bu kadarla da kalmıyor. MHP’li gençler kalabalık
oldukları yerde Türkçü gençlere saldırıp onları dövüyor, yurtlarından atıyor,
huzursuzluk yaratıyor. Tabii Türkçüler de buna karşılık verdiğinden gerginlik
artıp düşmanlık haline geliyor.
Bu
durum karşısında bizim susmamızı doğru bulur musunuz? Bu, göz göre göre hakkın
yenmesine göz yummak olmaz mı?
Bizim
evvelce Türkeş’le bir anlaşmamız vardı: Parti taktiği gereği, bizim
prensiplerimize aykırı hareket mecburiyetini duysa bile, bunu kendisi bizzat
yapmayacak, bu konudaki konuşmaları, demeçleri maiyetindekilere verdirecekti.
Buna rağmen … aleyhinde gerek Türkiye’de gerekse Almanya’da kaç defa
konuşmuştur. İşin garibi, taraftar kazanıyorum zannederken, taraftar kaybettiğinin
farkında olmayışıdır.
Sonuç:
Ok, yaydan çıkmıştır. Bakalım nereye düşecek?”[1]
Ali Blaseven'in katledilmesiyle ilgili Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı bildiri yayınladı. |
4 Mayıs 1973
“Azizim
Turan Beğ;
…
Asıl bahis konusuna gelince: Evet, dediğiniz doğru. İt ürür, kervan yürür ama
it ısırmak için saldırınca iş değişir. O zaman ister istemez ite çomak vurmak
gerekir. Bildiğiniz konuda şimdiye kadar pek ses çıkarmadım. Fakat itler artık
saldırmaya, ısırmaya başladılar. Yurtlarda Türkçü olanlara saldırılıyor.
Dövülüyor. Bu iş sokakta da yapılıyor. Tarafsız gözükenlere zorla Devlet,
Bozkurt satmaya kalkıyorlar. Üstelik hem şifahi, hem de yazıyla aleyhimize
yazmaya başladılar. Bütün bu işler de Türkeş’in bilgisi ve hatta emri ile
oluyor. Son defa Ötüken ve Adsız Dergi’nin okunmaması için parti teşkilatına
yapılan genelge Türkeş imzasıyla yapılmıştır.
... Şimdi bu durum karşısında
susmak ithamları yüklenmekten başka ne fayda sağlar? Zaten aylardan beri
Türkeş’in bu nevi hareketlerini sineye çekiyorduk. Ama her sabrın bir haddi
vardır. Türkeş lider vasfında bir insan olmadığını ortaya koyduktan sonra
bizimle hiçbir ilgisi olmayan bir …. için ne diye susup suçu üstümüze alalım ve
ne diye ……… melanetlerini bildirmeyelim? Bunların ağzından yaydıkları öyle
dedikodular var ki bu kadar namussuzluğu ne Kâzım Alöç, ……… yapamaz. Bu
sebeple, yine de isim açıklamadan, bunlara bir cevap verilecektir. Zaten durumu
bilmeyen, hemen hemen kalmamıştır.
Bu
arada şunu da söyliyeyim: 1967’de Kâzım Alöç’ün Yeni Gazete’de ‘İfşa Ediyorum’
başlıklı yazıları çıkmıştı. Sıkıyönetim savcısı olduğu zamana ait hatıralardı.
Hem komünist davalarına, hem de bizim Irkçılık-Turancılık davasına temas
ediyordu. O hatıralarda Temmuz 1944 tarihli bir mektubun hem klişesi, hem de
yeni harflerle neşri var. Bu mektup, Türkeş tarafından Kâzım Alöç’e
yazılmıştır. O kadar küçülmüş olan birinin, liderlikten bahsetmesi gülünçtür.
Orada Kâzım Alöç’ten affedilmesini istirham ediyor. Sorguya çekilmesi sırasında
ne kadar hata etmiş olduğunu anladığını söylüyor. Artık ıslah-ı nefs etmiş
olduğunu söyleyerek serbest bırakıldıktan sonra bir daha bu gibi işlerle meşgul
olmayacağını vadediyor.
Bir
de 27 Mayıs ayaklanmasındaki günahı vardır ki onu da görüştüğümüz zaman size
anlatırım. Bu kadar yanlışlara düşmüş bir adam bugünkü çapraşık durumda bir
partiye yön verip millete hizmet edemez. Biz de onun silik partisinin hatırı
için doğru bildiğimiz şeyleri yazmaktan geri kalamayız. Neşriyatımız
partilerine çok zarar veriyormuş. Biz Türkçülük yaptığımıza göre bu neşriyattan
zarar gören partinin canı cehenneme.
…
Türkeş
hem bizim Türkçülüğümüze karşı gelip bir dincilik rolü oynuyor, hem de 3
Mayıs’a sahip çıkmaya çalışıyor. Yine bir 3 Mayıs günü düzenlemişler. Tabii
maksat bilet satıp para kazanmak. Bu paranın hepsi MHP’nin kasasına girse yine
neyse ama bir kısmı da o itlerin cebine giriyor. Bunu liderleri de biliyor ama
artık sakalı ele verdiği için ses çıkaramıyor.”[2]
8 Haziran 1973
“Azizim
Turan Beğ;
…Ankara’da,
MHP’den çıktığı için öldürülen genç, bu partinin ne hale geldiğini gösteriyor.
Türkeş de bir yandan bize hulûs çakarken, bir yandan da Ötüken okunmasın diye
parti teşkilatına genelge yazıyor. Bunu yazdığını ve imzaladığını Ötüken’de
yazıları çıkan ve MHP mensubu olan Kimya Mühendisi Mehmet Orhun’a itiraf etmiştir.
Hâlbuki daha önce Sançar’ın yüzüne, böyle bir şeyden haberim yok demişti. Yani
artık ……… rahmet okutacak bir hızla yalan söylüyor. Gençler yavaş yavaş ondan
kopuyor da farkında değil. Türkeş’in de ne gibi işlere karıştığı nihayet açığa
çıktı. Bakalım sonu ne olacak.”[3]
Olan olmuştu. 1973 yılının Mayıs
ayında Ali Balseven, Mustafa Sami Barsan’ın liderliğindeki 7 ülkücü tarafından
namertçe katledilmişti.
Ötüken’in Temmuz sayısında, Atsız
“Ne Yaptığını Bilmeyenler” başlıklı yazısını yayınladı:
“…
Aynı
madalyonun öteki yüzündeki manzara da daha az acıklı değildir: 28 Mayıs günü,
Ankara’da öldürülen Ali Balseven’in başına gelen iş yine sosyal hastalıklara
karşı aşısız bir güruhun marifetidir: 1948 Maraş doğumlu olup sıkıntılı bir
hayat mücadelesinden sonra Ankara Ziraat Fakültesine giren ve gözüpek, katıksız
Türkçü bir genç olan Ali Balseven, Milliyetçi bir partidir diye MHP’ye girip bu
partiden, Türkçü olmadığı kesinlikle anlaşıldıktan sonra çıktığı için üstüne
çektiği düşmanlıklar sebebiyle ve kahbece öldürülmüştür.
Balseven’i
öldürenler bir kere nâmerd insanlardır. Merd olsalardı silahsız bir kişinin
üzerine silahlı birkaç kişiyle saldırmaz, görülecek hesapları varsa onu eşit
şartlarda erkekçe vuruşmaya çağırırlardı. Sonra bunlar kuş beyinli
yaratıklardır. Bu davranışın kendilerine bir şey kazandırmayıp çok şey
kaybettireceğini, Balseven gibi düşünenlere ise çok şey kazandıracağını
düşünememişlerdir. Onlara hatırlatalım: Türkçülük kolay iş değildir.
Geceleyin
köşe bekleyip bir kişiye birkaç kişiyle saldırmak gibi rezaletlerin Türkçülükte
elbette yeri yoktur. Türkçülük sözünün eri olmak, ettiği yemine sadık kalmak ve
yalan söylememektir. Türkçü taviz vermez ve politika yapıyorum zannı ile ‘biz
Yahudi aleyhtarı değiliz; çünkü onlarla hiç savaşmadık’ gibi gülünç sözler
söylemez. Türkçülük makam hırsı ile bağdaşmaz.
...
Yüksek
tepelere kartal da çıkar, bazen yılan da çıkar ama kartal yükselerek, yılan
sürünerek çıkar.”[4]
Atsız yanılıyordu!
Caner KARA
Sentez İhaneti
Sf. 122-131
Sentez İhaneti
Sf. 122-131
Türkçesi dinlemeden asla inanmam Nihal Atsizada seviyorum Türkesşide Ölümlere karsiyim....Turk islami sevemez ,diye bir kanunmu var. Türk din olark islami seçti...Her birey özgurdur..
YanıtlaSilBunu icinde ozamanin şartlarina göre ne vardı kesin yine nema yani para..
Türkeş'i seviyor olmanı, yazından anladık. Sen mümkünse Atsız'ı sevme.
SilRuhu şad olsun.
YanıtlaSil"Balseven’i öldürenler bir kere nâmerd insanlardır."