MEŞRU MÜDAFAA
Suriyeli, Afgan, Bangal, Peştun gibi Ortadoğu kaçaklarının,
Türkiye'ye toplu şekilde akın etmesi, organize bir eylemdir. Türkiye'ye
girerken kolaylık, çıkarken zorluk gösterilmesi, bu işin organize ve kötü
niyetli olduğunu açıkça gösteriyor. Türkiye’nin doğu sınırlarından kolayca ve
akın akın girerken herhangi bir engelle karşılaşmayan kaçaklara, batı
sınırlarından çıkıp gitme fırsatı tanınmıyor. Türkiye coğrafyası, konumu itibariyle
her devirde transit geçişi güzergahı oldu ama son 15 yıldır, adeta örümcek ağı
gibi çalışıyor. Avrupa ülkelerine ulaşmak için yollara düşen milyonlarca baldırı
çıplak, savaş suçlusu, muhalif, kanun kaçağı ve bunların aileleri, Türkiye’de
zorunlu misafir oldu. Türkiye’de yaşayanlar gibi kaçakların da memnun olmadığı
bu durumdan, sadece Avrupa ülkeleri ve Türkiye’nin hükümeti memnun görünüyor.
Bu kaçakların iyi ya da kötü insan olması, Müslüman ya da
gayrimüslim olması, masum ya da suçlu olması, kadın, erkek ya da çocuk olması,
kötü niyetli bir organizasyonun parçası oldukları gerçeğini değiştirmez. Hangi gerekçelerle
ülkemize gelmiş olursa olsun, bu ülkenin, bu göçü göğüsleyecek potansiyeli
yoktur. Hiçbir zaman olmamıştır. Türkiye, kendi iç göçünü bile göğüslemiş, altından
kalkmış, kolayca atlatmış bir ülke değildir. Türkiye’nin kendi meselesi olan iç
göç, tarihi boyunca yaşadığı sosyal sıkıntıların, toplumsal olayların ana
etkenlerinden en önde gelenlerindendir. Hal böyleyken, kontrolsüz dış göç, niteliksiz
Ortadoğulu insan akını, bu ülkenin kapasitesinin çok üstünde bir sorundur.
Türkiye gibi kendi içinde etnik, dini, coğrafi ayrılıkları çözememiş bir ülke -adeta
ateşe benzin döker gibi- farklı etnik, dini, kültürel, coğrafi özellikleri olan
milyonlarca kaçağı bünyesinde huzurla barındıramaz. Sayıları asla kesin biçimde
tespit edilemeyen, kimlikleri meçhul, ne oldukları şaibeli milyonlarca Ortadoğu
kaçkınının ‘insanlık’ başlığı altında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Hele ki bunları ‘iyi insan’ ilan etmek, ucuz bir siyasetçi palavrasından
başka bir şey olamaz.
Türkiye'de başka ülkelerin göçmenleri olması, Alman ya da
İngiliz gibi göçmenlerin tatil beldelerine yerleşmesi, milyonlarca Ortadoğulu
kaçağın organize istilasına göz yummak için gerekçe olamaz. Ortadoğulu kaçakların
Türkiye’de tutulmasıyla ilgili her türlü itiraz, başka ülkelerden göç edip
yurdumuza yerleşmiş insan örnekleri gösterilerek susturulmaya çalışılıyor. Bunların
mantığına göre, emekliliğinde yurdumuzun sahil kesimlerine yerleşmiş bazı Avrupalılar
varsa, milyonlarca Suriyeli, Afgan ya da Bangal da gelip bütün şehirlerimizi
işgal edebilir. Genelde kanı bozuk olanların, din kardeşliği kılıfına sardığı
bu sinsilik, akıl ve izandan yoksun olsa da cehennemle korkutulmaya alışmış
insanlara da tesir ediyor. Suratı buruşmuş 70 yaşında bir Avrupalının Ege kıyılarına
göçmesiyle, emperyalist planlara taşeronluk yaparak yurdumuza yayılan
milyonlarca Ortadoğu kaçağını bir tutan kafaya bir şey anlatmak mümkün
değildir. Kafasının içinde art niyet dışında bir şey taşımayan bu gibi sinsiler,
bir şey anlamaya karşı bağışıklık geliştirmiş insanlardır. Onlar, din
kardeşleriyle aynı muameleyi görmelidir; zira bütün hevesleri de bundan
ibarettir.
Ortadoğu ülkelerinde emperyalist güçlerin paralı askerliğini
yapmış, iç savaşlarda taraf olmuş, ülkesini işgale gelenlerin silahını taşımış
bir takım başıbozuk kitlelerin, devir değişince sığındığı ülke olmak, hiçbir
aklı başında devletin kabul edeceği şey değil. Yurdumuza kitleler halinde göçen
bu kaçakların, iç savaşların içine doğmuş, ömrünü iç savaşların ortasında
geçirmiş kimseler olduğu sır mıdır? Afganistan’da Taliban yeniden iktidara
geldiği için kaçanlar, 20 yıl boyunca işgalci Amerikan ordusuna taşeronluk yapanlar
değil mi? Bunların suratına bakınca, Taliban rejimine muhalif olan laik
medeniler mi görüyorsunuz; yoksa ABD maaşıyla taraf değiştirmiş Taliban
döneklerine mi benziyorlar? Suriye’den kaçarak ülkemize doluşan milyonlarcası,
Esad rejimine karşı batılılardan aldıkları silahlarla tekbir çekerek savaşan
muhalifler değil mi? Bangladeş’ten kaçanlar, kendi ülkelerinde siyasi çekişmelerle
çıkan iç savaşın tarafı olanlar değil mi? Libya’da Kaddafi sonrası burnumuzu
soktuğumuz siyasi çekişmenin tarafı olanları getirip ülkemize salmıyorlar mı? Kendi
ülkelerinde siyasi, kültürel, dini gerekçelerle savaş çıkarmış bu kitlelerin,
ülkemizin siyasi, dini, kültürel şartlarına entegre olmak gibi bir çabası var
mı?
Savaş suçlusu kaçakların, cinsi sapıklıklar, organize
suçlar, çete faaliyetleri yapması, belli mahallerde toplanması, entegre olmaya
karşı direnç göstermesi, her normal hükümeti rahatsız eder. Art niyetli olmayan
her hükümet, bunlara karşı tedbir düşünür. Yaşlandıktan sonra ülkemize göçen
Avrupalıların, bir araya gelerek suç örgütü kurduğunu duydunuz mu? Israrla ‘mazlum’
diye tanıtılan Ortadoğulu kaçakların, girmediği, el atmadığı bir suç çeşidi
kalmadı. Öyle mazlumlar ki travestileri, fahişeleri, uyuşturucu tüccarları bile
organize olup kendi piyasalarında tekeller kuruyorlar. Ticarete girenleri, gözlerine
kestirdikleri muhitlerde yerli esnafa yaşama hakkı tanımıyor. Sokak çetelerini,
aşiret kavgalarını, kan davalarını da yanlarında getirmiş, geldikleri yerlerde
yarım kalan hesaplaşmalarını da yurdumuza taşımışlar. Dünyanın en sorumsuz
hükümetleri bile böylesi bir kanunsuzluk furyasına karşı önlem düşünür, çözüm
arar. Bizim buralarda, o işlere bakan kimse görüyor musunuz?
Hiçbir asayiş olayına karışmasa, hiçbir ekonomik ya da
sosyal soruna sebep olmasa bile, Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları, bu
kaçakları istememekte, onlardan rahatsız olmakta özgürdür. Türkiye
Türklerindir. Hükümet partilerinin değil.
Velev ki hiçbir asayiş olayına karışmamış olsun; bu ülkenin 10 milyondan fazla
kaçağa ekmek çıkaracak buğdayı var mı? 10 milyonu geçmiş Ortadoğulunun her
biri, 1 günde, sadece 1 ekmek yiyor olsun. Başka da hiçbir külfeti olmasın. Bu
ülkede, her gün fazladan 10 milyon ekmek çıkartacak un var mı? Hepsini geçsek,
bu ülkenin vatandaşları, askerlik yaptıkları, vergi verdikleri, sadakatle bağlı
oldukları ülkeyi, kim olduğu meçhul milyonlarca vatansızla paylaşmak zorunda
mıdır? Aynı havayı paylaşmak istemeyen bir yurttaş, bunları yurdumuza izinsiz,
rızasız, kanunsuz dolduran suçluları ikna edecek açıklamalar bulmak zorunda
mıdır? Bunun bir adım ötesinde, seçim sandıklarının başına polis koyup iktidar
partisine oy vermeyeni sorgulamak mı var? Hükümet yandaşlarını ikna edecek
açıklaması olmadan, başka partilere oy verenleri hain mi ilan edeceksiniz? Bu,
nasıl ki mantıklı değilse, milyonlarca kaçağı istemeyenlerden de hükümet
yalakalarını ikna edecek açıklamalar beklemek mantıksızdır. Açıklama yapması
gereken, bu ülkenin başına bunları bela edenlerdir. Yavuz hırsız ev sahibini
bastırır gibi, bu suçluların da baskın çıkması, tarihe geçmesi gereken bir
yüzsüzlük örneğidir.
Devletler, vatandaşların güvenini ve huzurunu tesis etmekle
görevlidir. Bu görevi yerine getirmeyen sorumlular, kanunlar önünde suçludur ve
işgal ettikleri makamlardan alınmaları gerekir. Görev ve sorumluluklarını
yerine getirmeyen hükümetler, görev ve sorumluluklarını yerine getiren
vatandaşlar bekleyemez. Hükümet olmak demek, suç işleme özgürlüğü kazanmak
değildir. Kanunların dışına çıkan bir hükümet, kanunlara saygılı bir toplum
beklememelidir. Oyunu, vergisini, sorumluluğunu aldığı topluma, zorla, sormadan,
izin almadan, müsaade istemeden milyonlarca kaçakla birlikte yaşamayı dayatan
bir otorite, meşruluğu şaibeli bir otoritedir. Anayasa, devletin yurttaşla,
yurttaşın devletle ve yurttaşların birbiriyle ilişkisini düzenleyen bir
sözleşmedir. Birbirimize karşı görev ve sorumluluklarımız, dikkat etmemiz gereken
sınırlar, bu metinde yazılıdır ve aramızdaki sözleşme, o metnin gösterdiği
şeylerden ibarettir. Devlete ve başka yurttaşlara karşı sözleşmeyi ihlal eden
hareketler yapan vatandaş, suçunun cezasını öder. Yurttaşlara karşı görev ve
sorumluklarını ihlal eden hükümet? Hiçbir had, hudut, kanun tanımadan bu kaçakları
yurdumuza dolduran iktidar? Bütün suçlarına rağmen, yurttaşlardan saygı ve
güven beklemesi, yüzsüzlük değilse nedir? Bu devran böyle süremez.
Batılı ülkelerin verdiği rüşvet paraları karşılığında,
doğulu kaçakları yurda dolduran bir hükümet, açıkça suç işlemektedir. Suçun da
bir cezası olmalıdır. Vatandaşı korumaktan aciz kanun, esaret anlaşmasından
başka bir şey değildir. Vatandaşların rızası alınmadan, fikri sorulmadan
yurdumuza doldurulan milyonlarca kaçak, milli bekâmızı tehdit eden bir
sorundur. Vatandaşlar, hükümetin önlem almadığı sorunlar karşısında, meşru
müdafaa hakkını kullanmakta özgürdür. Meşru müdafaa hakkı, hükümetlerin iznine
tabi değildir. Toplum, kendi menfaatlerini ve gelecek nesillerin huzurunu
korumak için hükümet partilerinin keyfini beklemez.
Türk Ceza Kanunu’nun 25. Maddesinde, meşru müdafaa hakkı
tanımlanmış…
Diyor ki;
‘Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen,
gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara
göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden
dolayı faile ceza verilmez.’
Devamı daha açık şekilde ifa edilmiş:
‘Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik
olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır
ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile
ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak
koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.’
Bu meseleyi ölüm- kalım meselesi haline getirmemek,
sorumluluk makamlarını işgal edenlerin sorumluluğudur. Ağır ve muhakkak bir
tehlikeden kurtulmak için tehlikeyle orantılı şekilde işlenen fiilden, fail
sorumlu tutulamaz. Bu, Türk milletinin anayasal hakkıdır. Milleti bu gibi tehlikelerden
korumak, anayasal makamları işgal edenlerin görevidir. Her vatandaşın kendi
kanununu uygulamak zorunda kalması, anarşiden başka bir sonuç vermez. Bir
devleti var eden şey, yasama, yürütme, yargı ve vatandaşların,
senkronizasyonudur. O senkronizasyonu bozan, sonuçlarından da mesuldür.
Sorumluluklarını yerine getirmeyen otorite, çiğnediği
kanunların arkasına sığınamaz. Kanun, çetelerin, kaçakların, organize suç
örgütlerinin değil; adını taşıdığı devletin kanunudur. Toplamın menfaatine
hizmet etmezse, varlık sebebi kalmaz.
Sevgiler.
21.08.2022
Yorumlar
Yorum Gönder